Zaten tefsir yazmanın da bu nedenle gerekli olduğunu, yapmak istediğinin yaşayan dinin Kur’an çerçevesinden dışarı taşan kısımlarının düzeltilmesi olduğunu anlatıyor. Şimşek’le fakültedeki odasında, ikramı olan Konya gevreği ve çay eşliğinde sohbet ettik.
Neden yeni bir tefsir yazma ihtiyacı hissettiniz?
Her ayetin tefsirinde böyle bir ihtiyaç yoktur. En azından benim açımdan. Bazı ayetleri tefsir ederken moda mod klasik dönemde anlatılanları anlattım. Ama aslında Kur’an-ı Kerim tefsiri hayat için yapılmalıdır ve hayat değişkendir. Her dönemdeki problemler farklıdır. Kur’an-ı Kerim tefsirinde bu problemlere yer verip çözümler getirmeye çalışıyorsanız bu tefsire ihtiyaç var demektir. Ben Kur’an metnini hayata uygulamayı denedim. Problemler her dönem yüzde yüz değişecek diye bir şey de yok. Bazıları aynı kalır. Günü ilgilendiren şeyleri de tamamen magazin türü yazarsanız o da çok geçici bir şey olur. Bu ikisi arasında bir yol tutturmaya çalıştım. Yani hem güncel olsun, hem geçici olmasın.
Dinde reform gerektiği söylenir hep. Böyle bir şey mi yaptığınız?
Dinin kendisinde değil ama insanların kafasındaki dinde, yaşayan anlayışta reforma ihtiyaç var ki bu da doğaldır. Çünkü her yaşayan din zamanla asli dinden uzaklaşır. Zamanla yaşayan din yaşananlara göre bir akıntı içine girer. Aslında biz Müslümanlar Kur’an’la anlama bağlamında ilişkimizi kestik. Kur’an-ı Kerim’i ölülerimize sevap göndermek için ya da kendimiz sevap kazanmak için okuyoruz. Hayatla irtibatı kesildi. Osmanlı dönemi boyunca sadece dört beş tane telif tefsir yazılmıştır. Tefsir çalışmaları yoktur.
DİNDARLAR FİKİR HÜRRİYETİ TANIMIYOR
Sadece 4-5 telif çok az. Neden?
“Bizim artık Kur’an’a başvurmaya ihtiyacımız yok. Herşey yerli yerine oturdu. Yazılmış olan kitapları anlamamız yeterlidir” gibi bir anlayış vardı. Bu da İslam alemini belli bir dönemden sonra insanlık kervanının gerisinde bıraktı. Namazda ne söylediğimizi bile anlamıyoruz.
Şekli bir din haline mi dönüştü?
Evet. Kur’an lafızları için inmedi, anlamı için indi. Yaşanmak için indi. Anlama ve yaşama söz konusu olunca farklı fikirler de ortaya çıkacaktır. İslam aleminin en ileri olduğu dönemler, en sapık mezheplerin mevcut olduğu dönemlerdir. “Sapık mezhepler nedeniyle İslam yükseldi” demiyorum ama fikir hürriyeti vardı ve insanlar kafa yoru-yordu. İnsanlar Kur’an’ı anlamaya çalışırsa toplum yükselir.
Tefsir yazmak için hangi alanlardan faydalandınız?
Bir defa Arapça bilmek lazım. Kur’an’ın gönderme yaptığı şeyleri bilmek lazım. Peygamberimiz’in hadislerini, sünnetini bilmek lazım. Bu tefsiri topluma anlatacağınız için toplumu tanımak lazım. Kur’an’ı tefsir etme şartları arasında bunu hiç zikreden yoktur. Çünkü İslam’ın ilk dönemiyle son dönemleri hariç, Kur’an bir tez, bir akademik çalışma gibi tefsir ediliyordu ve çağı tanımak gibi bir şey yoktu. Eğer geneli hedefliyorsanız rahat anlaşılır bir dil kullanmalı. Bu durumda belki bazı meseleleri uzatmanız gerekiyor ama günümüz insanı kitap okumuyor. Hele hele uzun kitapları hiç okumaz. Onun için fazla uzatmamak lazım. Ben çoğu yeri çıkardım.
Bu şekilde günümüze hitap ettiğini düşündüğünüz hangi tefsirler var?
Bu eğilimi Muhammed Abduh başlattı. Onun için onun tefsir ekolüne “İçtimai / toplumsal tefsir ekolü” adı verildi. Her ne kadar Abduh şahıs olarak kimileri tarafından dışlansa da kendinden sonra tefsir yazanlar üzerinde etkisi oldu. Elmalılı’da bu çok bariz değildir. Çünkü tefsirini yazdığı dönem yeni Cumhuriyet kurulmuş. Devletin geliştirdiği bir takım düşünceler ve dine bakış var. Bir de devletin emriyle yazılmış ama imani o kadar şeyler anlatıyor ki! Mesela Mücadele Suresi’nde “Tanzimat’tan beri bazı yasalar çıkardılar. Bu yasalar İslam’a aykırı” diye eleştiriyor ama çok gizli kapaklı ve Alusi’nin tefsirine gönderme yapıyor. Bir takım zorluklar her dönemde var.
Bugün ne gibi zorluklar var?
Bugün için sistem rahatladı ama problem ortadan kalkmış değil. Tefsir yazanların iki büyük sıkıntısı var. Biri sistemden yana biri de oluşmuş dinden yana. Sistemi “takmıyorum” diyebilirsiniz ama “Müslümanları takmıyorum” dediğin zaman zaten onlara hitap ediyorsun.
DİNİ HAYAT GENİŞLEDİ AMA KALİTE AZALDI
Sizin için hangisi daha çok sorun oldu?
Bazen yanlış anlaşılır diye dindar kesimden. Çünkü bu dindar kesimin din anlayışı çok sağlıklı değil bana göre. Keşke olsaydı. Benim en çok sıkıntım hayatım boyunca bundandır. Zaman zaman sistem açısından davalarım oldu. Ama benim kırmak istemediğim Müslüman kesim.
Tefsirinizde yaşamla ilgili değindiğiniz neler var?
Biz olayları değerlendirirken “Allah takdir etmişse, Allah yazmışsa” gibi yaklaşıyoruz. Bunlar artık insanı dinden soğutacak kadar tekrarlanan şeyler. İş ticarete gelince tedbirimizi alıyoruz, başka meselelerde “Allah takdir ederse” deyip çıkıyoruz. Etkin olan insandır. Allah zaten iki tarafa da izin vermiştir. Sanki topluma Allah’ın hakim kıldığı hiçbir kanun, düzen yok, nasıl dilerse öyle olur havasındayız. Onun için de İslam alemi ciddi sosyologlar yetiştiremedi. Bunu kırmaya çalıştım. Toplumsal meselelerin de sebep sonuçları var. Olağanüstülükleri çok gündeme getirip, din deyince aklına esrarengiz şeyler gelen var. Olağanüstü demek, tekrar etmeyecek demek. Tekrar edecek bir konuyu öğreneyim ki benzer bir olayla karşılaşınca örnek alayım. Ama biz Süpermenlerle meseleleri hallediyoruz.
Günümüz İslam toplumlarının sıkıntıları neler?
Çoğunluğu Müslüman, şöyle böyle İslam’ı gözeten toplumlara kültürel anlamda İslam toplumu diyebiliriz. Bu toplumların en büyük sorunu İslam’ın çok iyi anlaşılmamasıdır. 14 asırlık yanlışların da İslam olarak bilinmesidir. Bu sebeple din anlayışının bunlardan temizlenmesi lazım.
Bu nasıl olabilir?
Önce kafamızdaki din anlayışı değişmeli. Bizim toplumumuzda dinden vazgeçmişler var. Din kendisini enterese etmiyor. İktidarda din havası estiren bir hükümet olduğunda insanlar dindar oluyor. On yıl önce kendisini dindar diye tanımlayanlar çok azdı. Aslında dini hayatın kalitesinde düşme var, yükselme yok ama genişledi. Bizim problemimiz dini çok iyi anlamamamız. İkinci problemimizse düşünce hürriyetinin her kesimde geri olması. Bir de dini anlama noktasında hürriyet sorunumuz var. Bu da dindarların kendilerinin oluşturduğu baskı.
Farklı düşüncelerimden dolayı çok dayak yedim
Anadilinizin Arapça olması tefsirle ilgilenmenizde ne kadar etkili oldu?
Arapça’yı öğrenmeye başladığınızda anadiliniz Arapça ise daha rahat öğreniyorsunuz. Çünkü cümle kalıpları var kafanızda. Ancak konuşma dili, kitabi dile tam tekabül etmez. Türkçe ve Kürtçe’nin etkisi de var üzerimizde. Günlük konuşmada kullandığımız kelimelerin sınırı bellidir ama kitap okuduğunuzda bu binlerce kelimeye erişiyor. Arapça öğrendiğinizde sadece o günün ‘Arapça’sını öğrenmiyorsunuz. 14 asırlık kültürüyle de Arapça’yı öğreniyorsunuz ve Kur’an’ın Arapçası 14-15 asır öncesinin Arapçasıdır.
Arapça öğrenmeye okulda mı başladınız?
Ben ilkokuldayken abim medrese hocasıydı. Yaz aylarında bana Arapça öğretmeye çalıştı ama abi kardeş ilişkileri içinde olmadı. Her yıl büyük bir hevesle başlar, bir hafta sonra vazgeçerdik. İmam hatip orta üçüncü sınıftan itibaren sözlük yardımıyla Arapça öğrenmeye çalıştım. Anadilim Arapça olduğundan basit cümle kalıplarını biliyordum.
İslami ilimlerle ilgilenmeniz aileden gelen bir ilgi mi?
İnsan böyle bir ortama doğunca pek değerlendiremiyor ama muhtemelen abimin medrese hocası olması, çevresinin daha çok medrese hocalarından oluşması ailemizde dini bir hava estiriyordu.
Tefsirle olan ilişkiniz nasıl başladı?
İmam hatipten itibaren ben hatim indirmedim, tefsir okudum. Gerek Türkçe gerek Arapça tefsirler okuyordum. Arapça tefsirler okuduğumda yüzde ellisini anlamıyordum. Ama okumakta direttim. Tekrar tekrar aynı yerleri okudum. Her sonraki gün daha evvelki gün okumuş olduğum sayfayı daha çok anladığımı farkedince seviniyordum.
Tefsir okumanız nasıl karşılanıyordu?
Çocukluğumdan itibaren bazı konuları deşme, soruşturma yönüm vardı ve çok hoş karşılanmıyordu. Farklı düşüncelerimden dolayı çok dayak yediğim de oldu.
Başucu tefsirim İbn Aşur tefsiri
Tefsir çalışmanız 10 yıl kadar sürdü ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Tefsir çalışmasının kendisinden kaynaklanan zorluklar yoktu. Çok zevkle çalışıyordum. Her ne kadar bir birikimim de olsa farklı düşüncelere müracaat ederken, tefsire yoğunlaşırken aklınıza yeni şeyler geliyor. Bu sebeple benim için zevk verici, tatlı bir çalışma idi. Nihayetinde insanda bir dönemden sonra bıkkınlık oluşuyor ama yazarken değil tashih ederken bıkkınlık oluştu. Bu dönemde eşim kanser hastasıydı ve gittikçe kötüleşiyordu. İstanbul’a doktora gittik sürekli olarak. Abilerimin üçü de vefat etti. Bunlar bir yandan çalışmayı engelleyici şeylerdi ama bir yandan çalışma beni hayata bağladı.
Tefsirinizi tertip usulüne göre hazırlama sebebiniz?
Nüzul sırasına göre Kur’an’ı tefsir etmenin de yararları vardır. Ancak aslolan Kur’an’ı Kerim’in tertibidir. Nüzul sırasının farklı bir takım yararları olsa da surelerin nüzul sırasına dair çok net bilgiler yok. Yüzde sekseninde isabet edersiniz ama çok emin olamayacağınız sureler de var. Nüzul sırasına göre bazı meseleler çok daha net açıklığa kavuşur. Mesela “onu gördü” anlamına gelen ayetin inişinin Miraç’ta olduğu söyleniyor müfessirler tarafından. Halbuki bu sure peygamberliğin gelişinden 3 veya 4, en çok 5 yıl sonra indirilmiştir. Miraç 10 yıl sonradır. Anlıyorsunuz ki bu ayetin Miraç’la ilgisi yok. Ayrıca sosyal meselelerin İslamileştirilmesi tedrici olmuştur. Hz. Ayşe önce “içki içmeyin”, “zina etmeyin” ayetleri gelseydi kimse Müslüman olmazdı diyor. Önce inanç meseleleri, ibadet konuları geliyor. Sonra sosyal meselelerle ilgili hükümler geliyor. Nüzul sebebi bu açıdan faydalı fakat kendi birikimime baktım. Bu aşamaları her yerde tam anlatabileceğime güvenemedim. Derveze’nin tefsiri ve Prof. Zeki Duman Bey’in de tefsiri nüzul sırasına göre. Bunlar değerli tefsirler fakat nüzul sırası açısından anlam ifade edebilecek ciddi bir şey görmedim.
Benim Kur’ân’dan anladığım, insanların anladığına ters ise de doğruyu söylemekten çekinmiyorum diyorsunuz. Tefsir yazmak ağır bir sorumluluk değil mi?
Onda şüphe yok fakat faydalı olacağınıza inanıyorsanız hata yapabilirim korkusu faydaya engel olmamalı. Bu evimizin önündeki arabaya kaza yapabilirim diye binmemeye benzer. Ben yazdıklarımın hepsinin doğru olduğuna inanıyorum ama hakikatte hepsi doğru mu onu bilemiyorum. Grup, cemaat, mezhep ya da çekememe endişeleriyle eleştiri değil de Allah rızası için eleştiri yapan olur da yanlış yaptığımı görürsem, ciddiye alıp yanlış yaptığımı ilan ederim. Her Müslümanın da yanlışını ilan etmekten çekinmemesi lazım. Yeter ki ilmi ölçüler içinde eleştirilsin.
Hangi kaynaklara başvurdunuz tefsirinizi yazarken?
Doğrusu fazla mezhep, ekol ayırımı yapmadım. Tefsir edilecek ayetin alanını da hesaba katarak tefsirlere müracaat ettim. Türkçe tefsirleri aynı kitleye hitap ettiğimiz için çok önemsedim. Tekrar durumuna düşmeyeyim, farklı birşeyler söyleyeyim ya da onların eksik bıraktıklarına daha çok önem vereyim diye düşündüm. İbn Aşur’un tefsirini önemsedim. Daha önce de bu tefsirle ilgili bir kanaatim vardı ama yoğunlaşınca daha dikkatli okuyorsunuz. İbn Aşur’un tefsiri gayet güzel bir tefsir. Maturidi tefsiri ben yazarken çıktı. Onun da çok önemli bir tefsir olduğunu düşünüyorum. Mevdudi iyi bir müfessir iyi bir düşünür, tefsirinden faydalandım. Seyyid Kutup’un tefsirini okumuştum. Onun belki benim düşünce yapılanmamda etkisi vardır. Muhammed Abduh’un tefsiri tam bir tefsir değildir. Eksiktir. İsra Suresi’ne kadardır. Ondan yararlandım ama bazı ayetlerde bunların hiçbirine başvurmadım. O ayetlerin alanındaki tefsirlere başvurdum.
Müslüman asla muhafazakar olamaz
Ülkemizde Muhammed Esed’in Kur’an Mesajı tefsiri yayınlandığında çok ilgi görmüştü. Siz nasıl buluyorsunuz?
Eski müfessirlerde olağanüstü olmayanı olağanüstü gösterme eğilimi fazladır. O tefsirde bazı olağanüstülüklerin olağanüstü olmadığı anlatımı vardır. Benim açımdan bu çok büyük problem değil. Esed’in tefsiri hakikaten yankı uyandıracak kadar değeri olan bir açıklamalı meal. Güzel bir tefsir. İlk çıktığında ben okudum. Bazı kavramları lügat manası ile anlamlandırıyor. Çevremden bazıları kavramları yok ettiğinden şikayet etti. Ben kavramlarla düşünmenin doğru olmadığı kanaatine vardım. Çünkü kavramlarımızın yüzde sekseni doğruysa yüzde yirmisi doğru değil. Dolayısıyla kavramlarla değil kelime manasıyla düşünmek ve yeniden bu işi oluşturmak daha doğru.
Diyanet’in hazırladığı Hayat Yolu Kur’an tefsirini incelediniz mi?
Fıkıh yönü ağırlıklı. İyi bir tefsir ama düşünce değişimi yapan bir tefsir değil. Sağlıklı bilgi vermeyi hedeflemiş bir tefsir. Doğrusu bu kadar iyi olacağını tahmin etmiyordum. Düşündüğümden daha iyi.
Ya Mevdudi’nin ünlü Tefhim-ül Kur’an’ı?
Güzel bir tefsir fakat Türkiye’de modernist, mezhepsiz olarak bilinir Mevdudi. Ben biraz muhafazakar buluyorum. Keşke o kadar muhafazakarlığı olmasaydı. Tabii biz Müslümanlara muhafazakar diyoruz. Müslümanın muhafazakar olduğu kanaatinde değilim hele toplumsal hayat bu kadar bozulmuşken neyi muhafaza edecek? Aslında Müslüman hiçbir zaman muhafazakar olmaz. Muhafazakarlık biraz da kafayı çalıştırmadan mevcut olanı sahiplenmedir, oysa hayat akmaya devam ediyor. Hayatın yeni problemlerine karşı yeni şeyler üretmediğinizde yerinizde saymaya mahkumsunuz. Giyeceğin gömleğin nasıl olacağı çizilmiş. Ondan sonra terziliğin ilerlemesi mümkün değil. Yani kitaplarımız o kadar durağan bir hayat çizmişler ki.
Fi Zilalil Kur’an’ı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seyyid Kutup için bu adam edebiyatçı, sosyolog, müfessir değil dediler. Günümüzde bu tür yaftalamalar fazla. Bir sosyolog, bir edebiyatçı tefsirle ilgilenmeyecek de kim ilgilenecek? Edebiyatçı bu dili çok iyi bilen, benim hissetmediğim bir takım incelikleri de hissedebilen insandır. Geçmiş dönemde de müfessirlerimiz farklı mesleklere sahipti. Kur’an hepimizin ortak kitabı. Din adamının kitabı değildir. Söz konusu olunca İslam’da ruhban sınıfı yoktur deniyor ama sonuçta oraya getirip, “Tefsiri ilahiyatçı yazmalıdır” diyenler var. Kimi de “Medreseli yazmalıdır çünkü ilahiyatçılar modern hayata karışmıştır” diyor.